Sevilmeme Cesareti (Courage To Be Disliked), Kishimi & Koga, 2019
Yalnız, kendine güvensiz, mutsuz, umutsuz, kötümser, insanları genel olarak yoldaş değil düşman olarak gören, hayatı anlamsız bulan, işinden ve hayatından şikayetçi, yaşam enerjisi düşük bir genç… Şu anki hâlini çocukluğunda ve ergenliğinde ailesinin ona karşı haksız tutumlarına bağlıyor. Kitap, bu gencin Alfred Adler’in öğretisini yaşamında rehber alan bir filozofla olan sokratvari diyaloğunun öyküsü. Sonunda hayat paradigması kökten değişiyor ve mutluluk yolculuğuna katılıyor.
Kitap, bireylerin geçmiş deneyimlerin veya dış etkenlerin kurbanı olmadıklarını, aksine kendi yaşamlarını şekillendirme gücüne sahip olduklarını vurguluyor. Temel mesaj, cesaret göstererek ve toplumsal onay arayışını bırakarak, herkesin daha özgür ve tatmin edici bir yaşam sürebileceği üzerinde odaklanıyor.
Bu yazıda, diyaloglarda işlenen temel kavramları tanıyacak, Alfred Adler ve kitap hakkında fikir sahibi olacaksınız. Kitabı edinip okursanız ilgili kavramları örnekleriyle ayrıntılı olarak pekiştirebilir ve hayatınıza katabilirsiniz.
- Kitap: Courage To Be Disliked (Sevilmeme Cesareti)
- Dili: İngilizce
- Yazarlar: Ichiro Kishimi, Fumitake Koga
- Yayın Türü: Elektronik Kitap
- İlk Yayın Tarihi: 2013 (Japonca)
- Yayın Tarihi: 2017 (İngilizce)
- Yayınevi: Simon & Schuster, Inc.
- Sayfa Sayısı: 235
Ichiro Kishimi: Japonya doğumlu bir filozof ve Adlerci psikoloji uzmanıdır. Kyoto Üniversitesi'nde felsefe eğitimi aldı ve Adler'in bireysel psikoloji teorilerini Japonya'da tanıtmak için çalışmalar yaptı. Kishimi, psikoloji ve felsefe alanlarında çeşitli kitaplar yazmış ve eğitimler vermiştir.
Fumitake Koga: Japonya doğumlu bir yazar ve gazetecidir. Kişisel gelişim ve psikoloji konularında birçok kitabı bulunmaktadır. Koga, Kishimi ile birlikte çalışarak Adler'in teorilerini daha geniş bir kitleye ulaştırmak amacıyla "Courage to be Disliked" kitabını yazdı. Koga'nın yazıları, okuyuculara pratik ve uygulanabilir çözümler sunmayı amaçlamaktadır.
Alfred Adler ve Kuramı
Alfred Adler, Avusturyalı bir tıp doktoru, psikoterapist ve psikoloji kuramcısıdır. 7 Şubat 1870'te Avusturya'nın Viyana kentinde doğmuş ve 28 Mayıs 1937'de İskoçya'nın Aberdeen kentinde ölmüştür. Adler, bireysel psikoloji (individual psychology) adıyla bilinen psikoterapi ekolü ve psikoloji kuramının kurucusudur. Sigmund Freud'un öğrencisi ve meslektaşı olarak başlayan Adler, daha sonra Freud'un psikanaliz ekolünden ayrılarak kendi teorisini geliştirmiştir.
Adler'in bireysel psikoloji kuramı, insan davranışını anlamak için bütüncül bir yaklaşım benimser. Bu kurama göre, bireylerin davranışları ve kişilikleri, onların yaşam hedefleri, sosyal bağlamları ve bilinçdışı motivasyonları tarafından şekillenir.
Aşağılık Duygusu ve Üstünlük Çabası: Adler, insanların doğuştan gelen bir aşağılık duygusuyla dünyaya geldiğine inanıyordu. Bu duygu, bireyleri daha iyi olma ve üstünlük elde etme çabasına iter. Ancak bu çaba sağlıklı bir şekilde yönlendirilmezse üstünlük kompleksi veya yetersizlik duygularına yol açabilir.
Yaşam Hedefleri: Her bireyin, kendi yaşamına anlam ve yön veren benzersiz yaşam hedefleri vardır. Bu hedefler, kişinin davranışlarını, kararlarını ve genel yaşam tarzını etkiler.
Sosyal İlgi (Gemeinschaftsgefühl): Adler, insanların doğuştan gelen bir sosyal ilgiye sahip olduğuna inanıyordu. Bu sosyal ilgi, başkalarıyla bağlantı kurma, işbirliği yapma ve topluma katkıda bulunma ihtiyacını ifade eder. Sağlıklı bir sosyal ilgi, kişinin psikolojik sağlığı ve refahı için önemlidir.
Doğum Sırası: Adler, doğum sırasının kardeşler arasındaki ilişkileri ve kişilik gelişimini etkilediğine inanıyordu. Örneğin, ilk doğan çocuklar genellikle sorumluluk sahibi ve liderlik eğilimli olurken, ortanca çocuklar daha uyumlu ve sosyal olabilir.
Yaratıcı Benlik: Adler'e göre, bireyler kendi kişiliklerini ve yaşamlarını şekillendirmede aktif bir role sahiptir. Yaratıcı benlik, kişinin deneyimlerini yorumlama ve anlamlandırma yeteneğini ifade eder.
Adler'in bireysel psikoloji kuramı, modern psikolojiye önemli katkılarda bulunmuştur. Özellikle aşağılık duygusu, üstünlük çabası ve sosyal ilgi gibi kavramlar, günümüzde hâlâ psikolojik araştırmalarda ve terapilerde kullanılmaktadır. Adler'in yaklaşımı, insan davranışını anlamak ve psikolojik sorunları ele almak için bütüncül ve pozitif bir bakış açısı sunar.
Kendimizin ve hayatımızın değeri, topluluk duygusu ile ve katkı sunmakla oluşur. |
Adler’i ilk okumaya 1984 yılında başlamıştım. “Kişilik Bozuklukları ve Toplumsal Bütünleşme” adlı Say yayınlarından çıkan 1983 basım tarihli bir kitaptı. Eski, kırışık kitabı kitaplığımdan çıkarıp baktığımda pek çok cümlenin altını çizmiş olduğumu gördüm. Bunlardan biri, karton kapağın arkasına yazdığım şu alıntıdır:
"Davranışlarımızı saptayan şey, her zaman bizim nasıl yorumladığımız, fikrimizin bize neler söylediğidir. Biz gerçeğe göre davranmayız. Gerçek sebebe göre davranmayız. Ancak bizim ona verdiğimiz anlama göre, gerçeğin bizim fikrimize göre ne olduğuna göre davranırız."
Aradan 40 yıl geçmiş. Şimdi, Ichiro Kishimi ve Fumitake Kogan'ın “Sevilmeme Cesareti”ni okuduktan sonra Adler’in kuramı daha da pekişti zihnimde. Aşağıda, bu kitapta işlenen bazı kavramları tanıyacaksınız.
Aktarımlar ve Kitapta İşlenen Bazı Kavramlar
“Dünya basittir ve mutluluk her insanın hemen ulaşabileceği bir şeydir.”
Tüm psikolojik sorunlar kişiler arası ilişkilerdeki sorunlardan kaynaklanır. Bunlar düzelirse her şey yoluna girer.
Etiology: Sebep sonuç bilimi. Freud’un geçmiş yaşantıların insan kişiliğini belirlediği görüşü.
Teleology: Sebeplerden çok, atanan fenomenlerin sonucu doğurması bilimi. Adler’in, insan yaşamında etiology etkisini bir yana bırakarak insanın zihninde sonradan yaptığı yorum ve değerlendirmelerin, koyduğu amaç ve hedeflerin sonuçları belirlediği görüşü. Bu görüşe göre insan, geçmişin kölesi, kaçınılamaz ve değiştirilemez bir sonucu değil düşünce, yorum, değerlendirme, yargı ve amaçlarını değiştirebilme gücüne sahip dinamik bir varlıktır.
“Hayatınız, birilerinin size bağışladığı bir şey değil kendinizin seçtiği bir şeydir ve bunu sadece siz değiştirebilirsiniz.”
“Geçmişte ne olmuş olursa olsun, bir insanın hayatının şeklini ona verdiği anlam belirler.”
“Etiology'ye bağlı kalırsan geçmişine bağımlı olursun ve mutluluğu asla bulamazsın.”
“Neyle doğduğun değil bu ekipmanı nasıl kullandığın önemlidir.”
Yaşam Tarzı (Lifestyle): Adler, kolay değiştirilemez görünen eğilim (disposition), kişilik ve huy yerine bunların birleşiminden oluşan ve kişinin kendi yorumlarını ve amaçlarını kattığı kendi özgür seçim alanında olan “yaşam tarzı” terimini kullanmayı önermiştir.
“Hayatınızı şimdi ve burada yaşadıklarınız belirler.”
Aşağılık Duygusu ve Üstünlük Arayışı: İnsan, dünyaya zayıf ve yardıma muhtaç olarak gelir. Herkes, evrensel olarak aşağılık duygusuna sahip olup bu bir dereceye kadar normaldir ve sağlıklı motivasyon kaynağıdır. Tüm insanlar bu muhtaçlıktan kurtulmak için üstün olma arzusu taşırlar. Üstünlük duygusu da bir dereceye kadar normaldir. Normal yollardan doyurulduğunda insanlığın evriminin ve gelişiminin itici gücüdür.
Aşağılık Kompleksi (Inferiority Complex): Aşağılık kompleksi, zayıflıktan kurtulma çabası yerine bunu değiştirilemez bir gerçek olarak görmek, özür olarak kullanıp özgüvenini yitirmek, hayatı bırakmaktır.
Üstünlük Kompleksi (Superiority Complex): Kişi güçlü bir aşağılık duygusundan muzdariptir ve bunun üstesinden sağlıklı çabalar ve büyüme yollarıyla gelememektedir. Bu durumda, kişi “A durumu böyle, bu yüzden B yapılamaz” düşüncesinin yarattığı aşağılık kompleksine tahammül edemez., "Yetersiz benliğini" kabul edemez. Bu noktada, başka bir şekilde telafi etmeyi düşünür ve daha kolay bir çıkış yolu arar. Bu da üstünlük kompleksi olup kendi üretimi, sahte üstünlüktür.
Yaşam Yalanları (Life-Lies): Adler'e göre yaşam yalanları, bireylerin gerçeklikle yüzleşmekten kaçınmak ve aşağılık duygularını örtbas etmek için oluşturdukları yanlış inançlar ve tutumlardır. Kendi kusurlarını veya başarısızlıklarını saklamak ve sorumluluklarından kaçmak için uydurdukları bahanelerdir. Bu yalanlar, kişinin kendine ve başkalarına karşı dürüst olmamasına neden olur. Bunlar, kişinin kendi yeteneklerini ve potansiyelini sınırlayabilir, hedeflerine ulaşmasını engelleyebilir ve sağlıklı ilişkiler kurmasını zorlaştırabilir. Örneğin, sürekli olarak başarısız olacağına inanan bir kişi, yeni şeyler denemekten kaçınabilir ve kendini geliştirme fırsatlarını kaçırabilir. Yaşam yalanları, bireyin yaşam hedeflerinden sapmasına ve gerçek mutluluğu yakalamasını engellemesine neden olabilir.
"En büyük yaşam yalanı, şimdi ve burada yaşamamaktır."
Cesaret (Courage): Cesaret, kişinin başkaları tarafından beğenilmeme veya onaylanmama riskini göze alarak kendi inançları ve değerleri doğrultusunda hareket etme yeteneğidir. Bireylerin başkalarının beklentilerine göre yaşamak yerine kendi hayatlarının sorumluluğunu alarak özgün bir şekilde yaşamaları gerektiğini vurgular.
Cesaret, kişinin kendi yetersizlikleri ile yüzleşmesi ve bu yetersizlikleri aşmak için adım atması anlamına da gelir. Bu, bireyin risk almayı, hata yapmayı ve bu hatalardan ders çıkarmayı kabul etmesiyle mümkündür. Adler'e göre, cesaret gösteren bireyler, topluluk duygusunu geliştirir ve sosyal ilgi ile hareket ederler. Bu şekilde, hem kendi hayatlarını hem de başkalarının hayatlarını olumlu yönde etkileyebilirler.
Yaşam Görevleri (Life Tasks): Bireylerin sağlıklı ve tatmin edici bir yaşam sürebilmeleri için üstlenmeleri gereken temel sorumluluklardır. Bu görevler üç ana kategoride toplanır: iş, arkadaşlık ve sevgi. İş, bireyin kendine ve topluma katkıda bulunmasını; arkadaşlık, sosyal ilişkiler kurmasını ve sürdürmesini; sevgi ise derin ve anlamlı duygusal bağlar kurmasını içerir. Kendi görevlerini başkalarının görevlerinden ayırt etmek önemlidir. Başkalarının düşünceleri, duyguları ve davranışları üzerinde kontrol sahibi olamayacağımızı kabul etmeli ve kendimize odaklanmalıyız. Hiyerarşik ve rekabetçi olan dikey ilişkiler yerine, eşitlikçi ve işbirliğine dayalı yatay ilişkiler kurmaya çalışmalıyız.
Rekabet (Competition): İnsanın kişilerarası ilişkilerinde rekabet merkeze oturuyorsa iletişim problemlerinden kaçınmak çok zordur. Kişi sadece kendisi olmaya çalışıyorsa rekabet kendi yoluna girer.
İnsanların çoğunu rakip veya düşman olarak görmek yerine hiç olmazsa bazılarını yoldaş olarak görürsen dünyaya bakış açın kökten değişir.
İnsanlarla güç çatışmasına girmenin sonu hüsrandır. Kusurunu kabul etmek yenilgi değildir.
Övgü: Başkalarının beğenisini almak iyi hissettirir, ama beğeni peşinde koşmak insanı bağımlı yapar ve kendinden uzaklaştırır. Bazı insanlar sizi beğenmeyecektir. Özgürlük, sevilmeme cesaretini gösterebilmektir. Mutlu olma cesareti, sevilmeme cesaretini de kapsar.
Toplumsal İlgi (Social Interest), Topluluk Duygusu (Community Feeling): Topluluk duygusu ya da toplumsal ilgi, bireyin kendisini topluma ve insanlığa ait hissetme ve başkalarıyla empati kurma kapasitesidir. Bu duygu, bireyin sosyal bağlam içinde bir bütün olarak algılanmasını sağlar ve kişisel gelişimin temelini oluşturur. Topluluk duygusu, kişinin yalnızca kendi ihtiyaçlarını değil, aynı zamanda başkalarının ihtiyaçlarını da dikkate almasını gerektirir. Bu duygunun gelişmiş olduğu bireyler, sosyal sorumluluk hisseder ve topluluğun bir parçası olarak katkıda bulunma motivasyonuna sahip olurlar. Topluluk duygusu, sağlıklı ve dengeli bir yaşam sürmenin anahtarıdır.
Katkıda Bulunma (Contribution): bireyin topluma veya başkalarının yaşamına değer katma eylemlerini ifade eder. Bu katkılar, mesleki başarılar, gönüllü çalışmalar, aileye veya arkadaşlara destek olmak gibi çeşitli şekillerde olabilir. Aşağılık duygusunun aradığı değerlilik hissi, toplumsal ilgi ile ve topluma katkı sunmakla sağlanır.
Hepsinden önemlisi, hayatın anlamı, ona yaptığımız katkılarla belirir.
Sonuç ve Değerlendirme
Sonuç olarak, "Courage to Be Disliked", kişisel sorumluluğu ve kişinin hayatını şekillendirmede seçim gücünü vurgulayarak bireysel psikolojiye dair düşündürücü bir bakış açısı sunuyor. Kitabın Alfred Adler'in öğretilerine dayanan temel mesajı, okuyucuları toplumsal beklentilerden ve onaylanma ihtiyacından kurtulmaya teşvik ederek daha otantik ve tatmin edici bir varoluşu teşvik ediyor.
Kitapta tartışılan aşağılık ve üstünlük kompleksleri, yaşam görevleri ve sosyal ilgi gibi kavramlar, insan davranışı ve motivasyonu hakkında değerli içgörüler sağlıyor. Bu kavramları anlayarak, bireyler kendileri ve başkalarıyla ilişkileri hakkında daha derin bir anlayış kazanabilirler.
Adler'in kuramına göre, yaşam görevleri olan iş, arkadaşlık ve sevgi alanlarında başarılı olmanın, topluluk duygusu ve katkıda bulunma yoluyla sağlanabileceği belirtiliyor. Daha da önemlisi, insanda evrensel ve temel bir duygu olan aşağılık duygusunun ve değersizlik, anlamsızlık hislerinin aşılmasının sağlıklı yolu olarak toplumsal ilgi ve katkı ile gerçekleştiği vurgulanıyor. Bununla birlikte kitap, bireylerin bu görevleri üstlenirken cesaret göstermeleri gerektiğini ve başkalarının beklentilerine göre değil, kendi inançları ve değerleri doğrultusunda hareket etmeleri gerektiğini vurguluyor.
Cesaretin, hayatın zorluklarının üstesinden gelmenin ve kişisel hedefleri takip etmenin bir yolu olarak vurgulanması hem güçlendirici hem de ilham verici. Okuyucuları, onaylanmama veya reddedilme olasılığı ile karşı karşıya kaldıklarında bile kusurlarını benimsemeye, risk almaya ve değerlerine uygun yaşamaya teşvik ediyor.